Geçmişe dönüp baktığımda, insanın sosyalleşme yeteneğinin hayatımızın ne kadar merkezinde olduğunu fark ediyorum. Bugün iş yerinde, arkadaş ortamında ya da sosyal medyada kurduğumuz ilişkilerin temelleri aslında yüz binlerce yıl önceye, avcı-toplayıcı atalarımıza kadar uzanıyor.

Onlar ateş etrafında toplanır, tehlikeden uzaklaşınca kendilerini güvende hissetmezlerdi. Ateşin etrafında olmak, bir arada olmak demekti; bir arada olmaksa hayatta kalmak.

Sosyalleşmek sadece eğlenceli bir aktivite değil, aynı zamanda hayatımızı sürdürebilmek için en önemli becerilerimizden biri haline gelmişti. Bugün iş yerinde ya da arkadaşlarımızla olan ilişkilerimizde yaşadığımız çoğu duygu, bu ilkel ama çok güçlü temellerden geliyor. O yüzden, bazen "Neden böyle hissediyorum?" dediğinizde, aslında atalarımızın mirasını yaşıyor olabilirsiniz. Hadi bu konuya birlikte dalalım ve sosyalleşme, irrasyonellik ve davranış bilimi üzerine biraz düşünelim.

Ateşin Etrafında Toplanmak: Sosyalleşmenin Hayatta Kalma İçgüdüsü

Ateşin etrafında toplanır, tehlikelerden uzakta kendilerini güvende hissederlerdi. Ateşin yanında olmak, bir arada olmayı; bir arada olmak ise hayatta kalmayı simgeliyordu.

Sosyalleşmek, yani birlikte olmak, hayatta kalmayı sağlıyordu. Bugün bile bu içgüdüyü taşıyoruz. Arkadaşlarımızla bir araya geldiğimizde, iş yerinde ekip olarak çalıştığımızda veya sosyal medyada bir gönderi paylaştığımızda, beynimiz hala "sosyal bağ kurma" ödülüne yanıt veriyor.

Bu, atalarımızın hayatta kalmak için birbirine olan bağıyla çok benzer. Sosyal ilişkilerimiz, bizi mutlu ediyor çünkü beynimiz sosyalleşmeye olumlu tepki vermek üzere evrimleşmiş. Yani, ateşin etrafında toplanmak gibi, günümüzde de bir gruba, topluluğa ya da sosyal çevreye dahil olmanın etkilerini yaşamaya devam ediyoruz.

Neden Hala İrrasyonel Kararlar Alıyoruz?

Bugün akıllı telefonlarımız, veri analiz araçlarımız ve sonsuz bilgiye erişimimiz var. Peki, neden hala zaman zaman tamamen mantıksız kararlar alıyoruz? İşte bu noktada, Davranış Bilimci Dr. Dan Ariely devreye giriyor. Ariely'nin dediği gibi, biz insanlar aslında "öngörülebilir bir şekilde irrasyonel" varlıklarız. Yani, çoğu zaman mantıksız kararlar alıyoruz, ama bu kararların bile kendi içinde bir düzeni ve nedeni var.

Düşünsenize, atalarımız her gün hayatta kalmak için hızlı ve sezgisel kararlar almak zorundaydılar. Tehlikeden kaçmak, yiyecek bulmak ya da bir tehdit sezildiğinde hemen harekete geçmek gibi. Bu kararlar duygusal ve hızlıydı. İşte bu içgüdüsel karar alma biçimi, bugün hâlâ beynimizin derinliklerinde bir yerlerde çalışmaya devam ediyor.

Modern dünyada market alışverişi yaparken ya da bir iş toplantısında verdiğimiz kararlar bile, bu ilkel güdülerimizin etkisinde olabilir. O yüzden bazen "Neden bu kararı verdim?" diye sorgularken, aslında atalarımızın içgüdülerine kulak verdiğinizi bilmelisiniz.

Sosyalleşme: Beynimizin Hala En Büyük Ödülü

İnsan, topluluk içinde olmaktan her zaman keyif almıştır. Robin Dunbar'ın teorisine göre, beynimizin sosyalleşme kapasitesi, bir kabilenin parçası olma ihtiyacımızdan doğmuş. Eskiden bu bağlar fiziksel güvenlik ve hayatta kalma için gerekliydi. Ama bugün de bu sosyal bağlar, beyin kimyamızı mutlu etmeye devam ediyor.

Bir kahve içmek için arkadaşlarınızla buluştuğunuzda ya da iş yerinde birlikte bir projeyi bitirdiğinizde hissettiğiniz tatmin, aslında beynimizin salgıladığı serotonin ve oksitosin gibi mutluluk hormonlarından kaynaklanıyor. Beynimiz, sosyal bağlara hala "ödül" veriyor.

Dijital Çağda Avcı-Toplayıcı Olmak: Sosyal Medyanın Evrimi

Sosyal medya bu içgüdülerimizi modern bir şekilde yeniden yorumladı diyebiliriz. Sosyal medyada beğeni toplamak ya da bir paylaşım yapmak, aslında modern bir "av" olabilir mi? Belki de...

Sosyal medyada onay almak, topluluğa dahil olmak ve "görünür" olmak, beynimizin hâlâ sosyal ödüller için çalıştığını gösteriyor. Beğeniler, yorumlar ya da paylaşımlar, tıpkı atalarımızın avladığı yiyecekler gibi bir tatmin yaratıyor.

Bu yüzden bir gönderi paylaştığımızda gelen beğenilerin bizi bu kadar mutlu etmesi şaşırtıcı değil!

İrrasyonel Kararlar ve Günümüz: Atalardan Gelen Mantıksızlık

İrrasyonel olmamız aslında hayatta kalmamızı sağlayan bir özellik olabilir. Atalarımızdan miras kalan bu davranış biçimi, bazen düşünmeden hızlı kararlar almamıza yardımcı oldu ve hayatta kalmamızı sağladı. Bugün ise bu "hızlı karar alma" mekanizması iş yerinde ya da kişisel hayatımızda bazen mantıksız görünen tercihler yapmamıza yol açabiliyor. Ancak bu, kötü bir şey değil!

Richard Thaler'ın "nudge" (dürtme) teorisi, insanları tamamen mantıklı kararlar almaya zorlamanın mümkün olmadığını, ama küçük yönlendirmelerle daha doğru yöne çekilebileceğimizi savunuyor. Yani irrasyonelliğimiz, doğru yönetildiğinde avantaja bile çevrilebilir.

Sonuç Olarak: Sosyal ve İrrasyonel Varlıklar Olarak Hayatta Kalmak

Atalarımızın ateş etrafında toplandığı günlerden bugünlere kadar, sosyal bağlar ve irrasyonel kararlar hayatımızın her döneminde vardı. İrrasyonelliğimiz, bizi hızlı ve etkili kararlar almaya yönlendirirken, sosyalleşme becerimiz de hem iş hem de özel hayatımızda başarının anahtarı oldu.

Bugün, bu iki temel içgüdüyü anlamak ve hayatımıza entegre etmek bizi daha güçlü bireyler yapabilir.

Peki, siz günlük hayatınızdaki kararlarınızı alırken mantıklı mısınız yoksa atalarınızın içgüdülerini mi takip ediyorsunuz? :)

İLETİŞİM

info@corpeq.net